İnternet kesintileri, şirketlere her ay milyonlarca dolara mâl oluyor

Araştırmalar, şirketlerin büyük çoğunluğunun hızın iş başarısı için kritik olduğunu düşündüğünü gösteriyor.

Dijital çağda kesintisiz hizmet, sadece bir tercih değil; işletmeler için bir varoluş meselesi haline geldi. Web siteleri ya da uygulamalarda yaşanan en ufak bir yavaşlama bile milyonlarca dolar kayba neden olabiliyor. Bu nedenle şirketlerin internet altyapısını sadece erişilebilir değil, aynı zamanda dayanıklı hale getirmesi gerekiyor.

Dayanıklılığın dört temel ayağı

Bir kurumun dijital dayanıklılığını sağlaması için dört ana unsuru etkin şekilde yönetmesi şart:

  • Erişilebilirlik
  • Kullanılabilirlik
  • Güvenilirlik
  • Performans

Bunların her biri, kullanıcı deneyimini doğrudan etkileyen kritik bileşenler. Herhangi birinin aksaması, markanın görünürlüğünden gelir akışına kadar pek çok alanı olumsuz etkileyebiliyor.

Zararın bedeli ayda 1 milyon dolar ve üzeri

İnternet izleme şirketi Catchpoint verilerine göre, şirketlerin %51’i her ay internet kesintileri ya da hizmet kalitesi düşüşleri nedeniyle 1 milyon doların üzerinde zarara uğruyor. Dahası, bu şirketlerin sekizde biri bu rakamın 10 milyon doları aştığını söylüyor. Bu sadece birer istatistik değil; müşteri kayıpları, itibar zedelenmeleri ve gelir düşüşleriyle ölçülebilen somut zararlar. Dayanıklılığa yatırım yapmayan şirketler, her kriz anında bu bedeli ödemeye devam ediyor.

Hız artık en temel beklenti

Kullanıcılar artık yavaş çalışan bir siteyle uğraşmak istemiyor. Araştırmalar, şirketlerin büyük çoğunluğunun hızın iş başarısı için kritik olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Hatta her iki kurumdan biri, yavaş bir sitenin hiç açılmamasından farkı olmadığını düşünüyor.

Bir sitenin teknik olarak çalışıyor olması yetmez; hızlı, sorunsuz ve anlık bir deneyim sunmuyorsa, kullanıcı tarafından tercih edilmiyor. Bu yüzden performans, dayanıklılık stratejisinin tam merkezinde olmalı.

Gelecek 18 ay deneyim hedefleri öncelikli

Yapay zeka kuşkusuz teknoloji dünyasının en sıcak konusu. Ancak gözden kaçmaması gereken bir şey var: Kullanıcı deneyimi hala her şeyin merkezinde. Bu nedenle uzmanlar, önümüzdeki dönemde şirketlerin önceliğinin “AI yatırımı” değil, deneyim seviyesi hedefleri (XLO) belirlemek olması gerektiğini vurguluyor.

XLO’lar, klasik geri dönüş süresi (RTO) ve veri kurtarma hedefleri (RPO) ile birlikte düşünüldüğünde, olası aksaklıklara karşı daha dirençli ve kullanıcı odaklı bir yapı kurulmasını sağlıyor. Başka bir deyişle, dayanıklılığı kullanıcı gözünden ölçmenin ve yönetmenin yolu XLO’dan geçiyor.

Yapay zeka çözümleri için altyapı şart

Yapay zeka sistemleri, özellikle iş kritik uygulamalarda merkezi bir rol oynuyor. Ancak bu sistemler yavaşladığında ya da çöktüğünde, sadece teknik aksaklık yaşanmaz; operasyonlar durur, müşteri güveni sarsılır ve marka değeri zedelenir.

Bu yüzden güçlü bir İnternet Performansı İzleme (IPM) stratejisi artık vazgeçilmez. IPM, yapay zeka destekli uygulamaların ne zaman yavaşladığını ya da sorun yaşadığını anında tespit etmeye yarıyor. Gecikmeden müdahale etme imkânı sağlıyor.

Özellikle kurumların çoğu, kendi yapay zeka çözümlerini üretmek yerine üçüncü taraf sağlayıcılara güveniyor. Çünkü bu firmalar uzmanlık sunuyor, kolayca ölçeklenebiliyor ve genelde daha ekonomik oluyor. Ancak bu tercih, yeni bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor.

Üçüncü taraflara kör güven tehlikeli

Şirketlerin %74’ü üçüncü taraf hizmetleri dayanıklılık stratejilerinin temel unsurlarından biri olarak görüyor. Ancak dış hizmet sağlayıcılarının kendi sistemlerini izlemesi yeterli değil. Şirketlerin de bu hizmetleri bağımsız olarak izlemesi gerekiyor.

Aksi takdirde, hizmet kesintileri konusunda açık davranmayan sağlayıcılar büyük risk yaratabiliyor. Geleneksel izleme araçları bu noktada yetersiz kalırken, kurumların %73’ü bu boşluğu IPM sistemleriyle kapatmaya çalışıyor.

Sorumluluk nerede başlıyor, nerede bitiyor?

Dayanıklılık, sadece teknik bir mesele değil; aynı zamanda kurumsal bir yönetim sorunu. Katılımcıların %72’si bu sorumluluğun CIO ya da CTO’lara ait olduğunu söylese de sadece %44’ü bu görevi açıkça IT operasyon ekiplerine ya da Site Reliability Engineering (SRE) birimlerine vermiş.

Bu durum, iş birimleri ile teknik ekipler arasında daha net bir görev paylaşımı yapılması gerektiğine işaret ediyor. Aksi takdirde, dayanıklılık çabaları gerçeğe dönüşmüyor.

Sonuç: Dayanıklılık artık bir lüks değil

Sektör geneline bakıldığında, artık yavaşlığın da bir tür kesinti sayıldığı net biçimde görülüyor. Hantal çalışan sistemler sadece kullanıcıyı değil, geliri ve itibarı da sessizce kaybettiriyor.

Günümüz dünyasında dijital dayanıklılık bir “opsiyon” değil, bir zorunluluk. Bunu sağlamak için ise kurumların yalnızca hızlı olmakla yetinmeyip, kesintisiz ve sürdürülebilir performansı garanti altına alacak adımlar atması gerekiyor. Bunun yolu da güçlü bir internet altyapısı ve kullanıcı deneyimini merkeze alan stratejilerden geçiyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu