Site icon CIO Update

TELKODER yanıtlıyor

TELKODER, dün yaptığı basın toplantısında telekomünikasyon sektöründeki son dönemde yaşanan gelişmelerle ilgili soruları yanıtladı. İşte sorular ve TELKODER’in yanıtları:

2009 yılında yapılan Sanal Mobil Şebeke Hizmeti (SMŞH) yetkilendirmeleri neticesinde halen sektörde bu alanda hizmet verilememekte. Bu durumun temel nedenleri nedir? 2015 yılında yapılması planlanan 4G ihaleleri bu konuda sizce bir fırsat olarak düşünülebilir mi?

 
Halihazırda dünyada, kendi pazarlarını yaratan sanal operatörlerin sayısı 300’den fazla. Bununla birlikte, dünyadaki sanal operatörler, toplam mobil küresel pazarda yaklaşık yüzde 3’lük bir paya sahip. Bu rakam, bizlere, MVNO pazarının büyüme potansiyelinin de son derece yüksek olduğunu gösteriyor.
 
Dünyada birçok başarılı örneği bulunan Sanal Mobil Şebeke Hizmeti (SMŞH) işletmeciliği, mobil iletişim pazarında rekabeti güçlendirmesi açısından büyük önem taşıyan bir konudur. SMŞH işletmecileri, mevcut GSM işletmecilerinin sahip olduğu frekans hakkına sahip olmayan fakat bu işletmecilerin şebekesinden faydalanarak kendi özel hizmetlerini sunabilen işletmeciler olarak tüketicilere farklı çözümler sunabilmektedirler. Uygulanan ülkelerde pazarda rekabeti artıran SMŞH işletmeciliği, yenilikçi hizmetlerin son kullanıcıya daha hızlı bir şekilde ulaşmasını, fiyat avantajı yakalamasını sağlayarak tüketicilere büyük fırsatlar sağlamaktadır. Tüketiciye sunulan avantajların yanı sıra SMŞH işletmecileri, altyapısını açan GSM operatörlerinin de kendi şebekelerinden daha çok kişinin hizmet almasını sağlayabilmektedir.
 
Ülkemizde, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) 2009 yılında, Sanal Mobil Şebeke Hizmeti İşletmeciliği yetkilendirmesine yönelik düzenlemeleri tamamlamış olmasına rağmen hali hazırda pazarda hiçbir işletmeci fiili olarak bulunmamaktadır. BTK tarafından yetkilendirilen 81 adet işletmecinin hiçbiri faaliyete geçmiş değildir. Bu durumun sebepleri şöyle sıralanabilir;
 

 

 
MVNO işletmeciliği işinin, hâlihazırda büyük spor kulüpleri, bankalar, perakende satış zincirleri gibi, Türkiye’nin önde gelen kuruluşları tarafından yakından takip edilmekte olduğu bilinmektedir. Bu kuruluşların bir kısmı Mobil işletmeciler ile AL-SAT şeklinde ön-MVNO olarak adlandırılabilecek hizmeti son bir kaç yıldır sunmaya başlamışlardır.
 
Bugüne kadar SMŞH konusunda 80 civarında yetkilendirme yapılmıştır ancak bu işletmecilerin cep telefonu işletmecilerine yaptıkları başvurular bu güne kadar sonuçsuz kalmıştır. Bu işletmeciler hukuken pazarda varlar ama fiili olarak henüz hizmet verememektedirler.
 
2015 yılında Türkiye’de elektronik haberleşme sektörünün gündeminin en önemli maddesi olan 4G lisans ihalesi, tüketiciler ve SMŞH işletmecileri için de büyük bir fırsat niteliği taşımaktadır. Pek çok ülkede, 4G lisans ihalesi sürecinde operatörlere SMŞH konusunda yükümlülükler getirilmektedir. Benzer şekilde Türkiye’de de SMŞH işletmecilerine kapasite ayrılması 4G lisansının bir ön koşulu olmalıdır. SMŞH işletmecilerini ağırlama konusundaki gönüllülük, 4G lisans sahibi olabilmeyi kolaylaştırmalı ve mobil işletmecilerin sunmakta olduğu tüm hizmetler SMŞH İşletmecilerine de açılmalıdır. Bunun yanı sıra toptan ücretler üzerinden çifte hazine payı ödenmesi sorunu da bir yasa değişikliğiyle aşılmalıdır. SMŞH işletmecilerinin önünün açılması ülkemizde mobil iletişim pazarını hareketlendirecek, işletmecilerden tüketicilere kadar herkese çeşitli fırsatlar sunacaktır.
 

Bilindiği üzere 2015 yılında elektronik haberleşme sektöründeki en göze çarpan konu 4G ihalesi. 4G teknolojisinin tüketicilere getireceği en büyük avantajlar arasında, 3G teknolojisine göre çok daha büyük hızlarda veri taşıma kapasitesinin olması ve bu sayede İnternet’e çok daha hızlı erişim sağlanması bulunuyor. İhalenin gerçekleştirilmesi gündemdeyken, sizce ülkemiz altyapısı 4G’ye hazır mıdır? Neler yapılmalıdır?

 
Mevcut uygulamada cep telefonu ile baz istasyonu arasındaki iletişim telsiz sinyalleri kapsamında sağlanmaktadır. Baz istasyonundan sonraki adımda ise 4G ile ortaya çıkacak olan büyük kapasitenin taşınabilmesi için her baz istasyonunun fiber ile birbirine bağlanması gerekmektedir. Ülkemizde yurt çapına yayılmış toplam 60.000 civarında baz istasyonu olduğu düşünüldüğünde fiber şebekelerin neden hızla yaygınlaştırılmasının gerekliliği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Son BTK raporuna göre ülkemizdeki fiber şebekelerin toplam uzunluğu 240.000 km olarak tespit edilmiştir. 60.000 adet baz istasyonunun bağlanabilmesi için ise bu uzunluğun en az 7-8 kat arttırılması gerekmektedir.
 
Kaldı ki, fiber şebeke sadece 4G trafiğinin taşınmasına önemli role sahip değil, fiber şebeke tesisi ile genişbant internet pazarına ve telekomünikasyon alanına ivme kazandırılması, Türkiye’nin uluslararası düzeyde rekabet gücünün arttırılması ve Türkiye ekonomisinin sayılı ekonomiler arasına girebilmesi için sanılandan çok daha büyük önem sahip. Bu nedenle siyasetin, devletin yetkili tüm kurumlarının fiber şebeke yatırımlarının rekabetçi bir ortamda teşvik edilmesi konularında gereken ilgiyi göstermesi gerekmektedir.
 
Fiber şebekenin hızla ve yaygın olarak tesis edilebilmesi için şu konular çok büyük bir öneme sahiptir;
 
1- Tesis Paylaşımı – Mevcut milli yeraltı kablo kanallarından isteyen işletmecilerin makul bir bedel karşılığı faydalanması anlamına gelmektedir. Bu yolla her işletmecinin kendi kazısını yapmasının yerine, mevcut kurulmuş fiber şebekesinin herkes tarafından kullanılması sağlanmakta, bu sayede fiber şebekelerin yaygınlaşması büyük hız kazanabilmektedir.
 
BTK tarafından Türk Telekom’a erişim şebekesinde yer alan kanal ve gözlerini paylaşıma açma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu düzenlemenin doğru uygulanması hem Türk Telekom boş duran kanal ve gözleri kullandırarak para kazanmasına, hem de alternatif işletmeciler de kazı izni alma, kazıya para harcama gibi külfetlerden kurtulmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak da ülkenin fiber şebekesinin daha hızlı kurulması beklenebilir.
 
Ancak, uygulamaya alınan Tesis Paylaşımı düzenlemesinden henüz beklenen sonuç alınamamıştır. Bugüne kadar TELKODER üyesi işletmeciler tarafından BTK’nın yaptığı düzenlemeye uygun olarak Türk Telekom’a yaptıkları toplam 319 tesis paylaşımı başvurusu içerisinde de sadece 31’inin olumlu, 135’inin olumsuz sonuçlandığını, 153 tane de bekleyen başvuru olduğunu görmekteyiz.
 
2- Geçiş Hakkı – Bir işletmecinin kendi şebekesini (fiber kablo, kanal, göz) kurabilmesi ve kamu/özel mülkiyet altındaki arazilerden geçebilmesi için kazı yapma izni anlamına gelen “Geçiş Hakkı”na ilişkin düzenlemeler UDH Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak yapılan düzenlemeler henüz beklenen sonucu vermemiştir. Bugüne kadar TELKODER üyesi işletmeciler tarafından geçiş hakkı istemiyle Bakanlık’a yapılan 55 başvuru içerisinden sadece 9 tanesinin olumlu, 4 tanesinin olumsuz sonuçlandığını, 42 tane de bekleyen başvuru olduğunu görmekteyiz.
 
Fiber alanına yatırımların, karşılaşılan engeller nedeni ile yeterli hızda ilerlemediği değerlendirilmektedir. Örneğin; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınan verilere göre, kazı izni verilen fiber optik metrajları 2008’den 2014’e kadar büyük ölçüce düşmüş gözükmektedir. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı (UDH Bakanlığı) ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bu durumun çözümü için çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Ancak fiber şebekelerinin yaygınlaşması konusunda büyük sorunların devam ettiği açıkça görülebilmektedir.

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YILLARA GÖRE KAZI İZNİ VERİLEN FİBER OPTİK METRAJLARI
2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
TOPLAM 677.785 m 355.302 m 531.844 m 250.310 m 20.155 m 17.407 m 16.918 m

3- Fiber Muafiyet Kararı – BTK tarafından 2011 yılı sonunda alınan karar ile Türk Telekom, fiber yatırımı yapması halinde, 5 yıl boyunca tüm düzenlemelerden muaf tutulmuştur. Ancak, gerçekleşen tabloya bakıldığında aslında bu karar sonrasında Türk Telekom’un yatırımlarında önemli bir miktarda artış yaşanmadığı görülmektedir. Bu kapsamda, BTK kararı ile getirilen muafiyet kararının beklenen faydayı sağlayamadığı açıktır. Yatırımlar ancak ve ancak öngörülebilir düzenlemelerle teşvik edilebilir. Muafiyet kararı, işletmeciler için belirsiz bir ortam yaratmakta ve rekabeti engellemek dışında başka bir şeye hizmet etmemektedir. Bu nedenle yatırımların arttırılması için, bu kararın bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Son dönemlerde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Televizyon hizmetleri teknolojik değişim geçirerek artık farklı bir tür hizmet haline geldi. Bu alanda Türkiye’de hangi aşamadayız? Yeteri kadar büyüme yaşanıyor mu?

TV yayınlarını eskiden çatılarımıza, balkonlarımıza kurduğumuz antenler aracılığıyla seyretmekteydik. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte uydu ve İnternet üzerinden, sadece oturma odalarımızdaki TV cihazımızdan değil, bilgisayarlarımızdan, tabletlerimizden ve cep telefonlarımızdan da TV seyretmek artık mümkün hale gelmiştir. Bu yayınları D.Smart, Turkcell ve TTNET gibi TV yayıncılığı platformu sunan şirketlerden satın alınmaya başlanmıştır. Bu süreçte dünyadaki örneklerinden farklı olarak Türkiye’deki vergi oranları sebebiyle tüketicilerin cebinden daha fazla para çıkarken, bu hizmetlerin oluşturduğu sektör ise beklendiği gibi gelişmemektedir.
1999 yılında yaşadığımız deprem ile geçici olarak hayatımıza giren Özel İletişim Vergisi (ÖİV), o tarihten bu yana devam ederek kalıcı duruma getirilmiştir. Bu vergi daha sonraki yıllarda İnternet hizmet bedelleri %25-15’ler seviyesinden %5’lere kadar çekilmiştir. Ancak, yayıncılık platformu hizmetlerindeki vergi yükü olduğu gibi bırakılmıştır. Bu durumdan bilgi ekonomisinin önemli bir bölümünü oluşturan yayıncılık platformu olumsuz yönde etkilenmekte ve bunun nihai etkisi de tüketiciye yansımaktadır.
Dünyada iletişim hizmetlerine uygulanan vergiler ile ülkemizde uygulanan vergiler karşılaştırıldığında, Türkiye’de hem uygulanan vergilerin çok çeşitli ve karmaşık olduğu hem de vergilerin çok yüksek oranlarda uygulandığı görülmektedir. Dünyada tüketicinin TV seyretmek için verdiği vergi oranı ortalama %20’ler seviyesinde iken ülkemizde %33 (KDV+ÖİV) oranında olduğu görülmektedir. Ayrıca, ülkemizde yayıncılık platformlarının yayınlarının izlenebilmesi için kullanılan alıcı cihazları (receiver) üzerinden ithalat veya imalat aşamasında %19,7 oranında Özel Tüketim Vergisi, Bandrol ve Kültür Bakanlığı kesintileri de alınmaktadır. Bunların da en fazla %10 olacak şekilde azaltılması gerekmektedir.
Ülkemizde uydu ve İnternet üzerinden film, dizi gibi alanlarda yayın yapan ve 6112 sayılı Radyo Ve Televizyonların Kuruluş Ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun kapsamında yerleşik kabul edilmediğinden lisans almak zorunda olmayan bazı yabancı kanallar ücret karşılığında izlenmektedir. Ancak bu yayınları yapan yabancı şirketler devlete vergi ödememektedirler. Aynı işi yapan yerli şirketler ise devlete her türlü vergilerini ödemektedirler. Bu durum sektörde haksız rekabete yol açmaktadır. Devlet vergi kaybetmektedir. Haksız rekabete sebep olan ve vergi kaybına yol açan bu uygulamaların da makul çerçevede düzenlemesi, şartların dengelenmesi gerekmektedir.

2014 yılı içerisinde Türk Telekom’un Organizasyonunda yapılan değişiklikler kamuoyuna duyuruldu. Siz bu değişiklikleri nasıl yorumluyorsunuz? Sektöre, serbestleşme ve rekabete etkileri neler olacaktır?

Bilindiği üzere Türk Telekom tarafından 2014 yılı içerisinde kamuoyuna yapılan duyurular ile grubun (Türk Telekom, TTNet, Avea) büyüme hız ve verimliliğini arttırmak amacıyla bir entegrasyon gerçekleştirileceği, bunun ilk aşaması olarak ”satış, pazarlama, altyapı ve destek fonksiyonlarının birleştirilmesine”, yani stratejik organizasyon değişiklikleri yapılmasına karar verildiği belirtilmiştir. Gerçekleştirilen entegrasyon kapsamında, Türk Telekom, TTNET ve Avea’nın satış, pazarlama gibi “stratejik” birimlerinin birleştirildiği görülmektedir. Bu durum aslında, Türk Telekom, TTNET ve AVEA’nın fiilen birleşmesi anlamına gelmektedir.
Türk Telekom’un özelleştirmesi sırasında hazırlanan Rekabet Kurumu kararı gereğince TTNET’in internet sağlayıcılığı faaliyetleri Türk Telekom’dan ayrılmış ve ayrı bir tüzel kişiliğe sahip bir şirket haline getirilmiştir. Bu karar ile sektörün etkin olarak rekabete açılması, Türk Telekom’un TTNET ve diğer yeni nesil işletmeciler arasında “ayrım gözetmeden” hizmet sunmasının amaçlandığı açıktır. 2011 yılında Türk Telekom’un perakende internet hizmeti sunumunun Danıştay kararı gereğince durdurulmasının dayanağı da bu karar ve arkasında yatan bu amaçlardır. Tüm bu idari ve hukuki karar ve düzenlemeler sonuç olarak, Türk Telekom’un tüketicilere internet hizmeti sunmasının mümkün olmadığını göstermektedir.
Türk Telekom, BTK tarafından, sektördeki pazarların tamamında etkin piyasa gücüne sahip olan işletmeci olarak belirlenmiş ve çeşitli yükümlülüklere tabi kılınmıştır. Bu yükümlülüklerde biri de “ayrım gözetmeme” yükümlülüğüdür. Bu yükümlülük ile Türk Telekom, TTNET’de dahil, tüm işletmeciler arasında hem hizmetin sunumuna hem de bilgiye dayalı rekabet ihlali anlamında ayrım gözetmemekle yükümlü sayılmaktadır.
Türk Telekom’un bu entegrasyon süreci, “ayrım gözetmeme” yükümlülüğünün açıkça ihlali anlamına gelmektedir. Zaten Türk Telekom bu durumu duyurularında “Türk Telekom grubu, rakiplerine karşı avantaj elde edebilmek için tek bir şirket gibi hareket edecek bir organizasyon içindedir.” İfadeleri ile niyetini açıkça belli etmektedir.
Bu değişim, zaten rekabete etkin olarak açılamamış bir alanın giderek daha fazla tekelleşmesine neden olacaktır. Bugün AB ülkelerine baktığımızda, internet hizmeti sağlayan yeni nesil işletmecilerin Pazar paylarının %46 seviyesinde olduğu görülmektedir. Türkiye’de ise Türk Telekom’un bir şirketi olan TTNET’in Pazar payının %89 olduğu bilinmektedir. Entegrasyon süreci, Türk Telekom’un, ayrımcılık yapma, şeffaf olmama gibi rekabeti bozucu davranışlara yönlendirmektedir. Örn; bu karar öncesinde Türk Telekom toptan olarak bir kampanya düzenleyeceği zaman bu kampanyayı TTNET ile diğer işletmecilere aynı zamanda duyurması bekleniyor idi. Böylece, işletmeciler eşit süreler içerisinde hazırlıklarını yapabilmekte ve bu kampanyaları tüketicilere aynı zamanlarda yansıtabilmekte idiler. Ancak şu anki durumda, bu toptan kampanyayı hazırlayan da tüketiciye sunan da aynı şirket oldu. Yani TTNET sadece hazırlanan tarifeyi diğer işletmecilerden önce öğrenerek, süre avantajından yararlanarak tüketiciye önce hizmet vermeyecek aynı zamanda bu tarifeyi kendi ihtiyaçlarına yönelik olarak kendisi hazırlayacaktır. Böyle bir durumda yeni nesil işletmecilerin rekabet şansı ortadan kaldırılmaktadır. Görüldüğü üzere, Türk Telekom, TTnet ve Avea’nın’in iş planlama, satış ve pazarlama dahil tüm iş süreçlerini birleştirmesi, ayrım gözetmeme yükümlülüğünün hiçbir anlamının kalmamasına neden olacaktır. Mevcut durumda dahi bilgi paylaşımında bulunan bu grubun birlikte hareket ile hiçbir sınır tanımaksızın rekabet ve serbestleşmeyi geçersiz kılması kaçınılmazdır.
Tüm bu nedenlerle, Türk Telekom tarafından yapılmak istenen entegrasyon uygulamasına izin verilmemesi gerekmektedir.

Son dönemlerde BTK tarafından yayımlanan Pazar Verileri raporlarından ADSL abonelerinin yeteri kadar artmadığı hatta azalmakta olduğu görülüyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunun en büyük nedenlerinden biri de, Türk Telekom’un mevcut Toptan ADSL tarife yapısının yeni nesil Telekom operatörlerine perakendede sunacakları paketleri oluşturma şansı tanımamasıdır. BTK tarafından 2012 yılında alınan karar ile Türk Telekom’un toptan tarifelerine göre belirlenen yeni nesil işletmecilere artık kendi tarife paketlerini özgürce belirleme imkânı sunulmuştur. Bu modeli şöyle açıklayabiliriz; eski modelde Türk Telekom toptan tarife paketlerini kendisi belirliyordu. Örn; “2 Mb hızında sınırsız, 8 Mb hızında 4 GB kotalı, vb..” . Bu toptan hizmetleri alan işletmeciler de abonelerine sadece bu tarife paketleri ile hizmet verebiliyordu. Yeni getirilen modelde, Türk Telekom artık tarife paketinin hızını, kotası gibi paket unsurlarını belirleyemeyecek, yeni nesil işletmeci örn; 5,5 Mb, hızında 43 GB kotalı, vb…” gibi istediği paketi abonesine sunabilecek. Bu uygulamanın, tüketiciye sunulacak hizmetlerin çeşitliliğini arttırması ve rekabeti geliştirmesi beklenmektedir.
Bu uygulamanın amacına hizmet edebilmesi için en önemli konulardan birisi, toptan ücretlerin uygun seviyelerde belirlenmiş olması. Aksi halde, tüketiciye daha uygun fiyat ve şartlarda hizmet sunmak mümkün olmayacak ve bu model beklenen faydayı sağlayamayacaktır. Bir diğer konu da, Türk Telekom’un bu modeli hayata geçirmek istemeyişi ve işi yokuşa sürme davranışında bulunmasıdır. Bu durumun da önüne geçilmesi, Türk Telekom’un düzenlemelere uygun hareket etmesinin sağlanması gerekmektedir.

Kablo internet sayısında son yıllarda artış yaşanıyor ancak kablo internet kullananların oranı AB ve diğer ülkelere göre oldukça düşük. Bu bilgiler ışığında, kablo TV şebekesi sizce özelleştirilmeli mi? Bu konuda karar alma yetkisi hükümette olmakla birlikte bu yönde bir hazırlık bulunuyor mu?

Kablo TV şebekesi bugün 2.5 milyon adrese ulaşan ve telekomünikasyon gelirlerinin yüzde 80’inin elde edildiği bölgeleri kapsayan büyüklüğü ile sabit telefon şebekesinin en önemli alternatifi durumunda bulunmaktadır. Kablo TV alt yapısının hakkıyla işletilebilmesi halinde ses, televizyon, video konferans, online oyun, interaktif iletişim de sağlayan bir ekonomi ortaya çıkacaktır. Ayrıca çoklu oyun olarak adlandırılan ses, görüntü, internet gibi hizmetlerin birleştirilerek paket halinde sunumu mümkün olacaktır.
Kablo TV şebekesi üzerinden genişbant internet erişimi sağlayan Kablo İnternet ise, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde tüketicilerin genişbant internetten yararlanması için önemli bir imkân olmaya devam etmektedir. Kablo İnternet’in ADSL’in önemli bir rakibi olması da yine bu ülkelerdeki tüketicilere seçme şansı tanımakta ve pazardaki rekabetin gelişmesine yardımcı olmaktadır.
Ancak Türkiye’de, tüketiciler Kablo TV şebekesinin getirdiği bu büyük imkândan yeterince yararlanamamaktadır. OECD’nin Haziran 2013 genişbant istatistiklerine göre Türkiye 34 ülke arasında son sırada yer alıyor. Genişbant erişim teknolojilerine göre OECD ortalamaları DSL %51.5, kablo %31.2, fiber %16.6 olarak şekillenirken bu rakamların ülkemizdeki dağılımı DSL %78, kablo %5.9, fiber %16 olarak gerçekleşmektedir. Bu rakamlar bize genişbant konusunda kablo imkânımızı yeterince kullanmamış olduğumuzu göstermektedir.
Basında çıkan haberlerde Türksat’ın 2015 yılı içerisinde özelleştirilmesinin gündemde olduğu belirtilmektedir. Kablo TV şebekesinin atıl olarak kalmasının temel nedeninin, Türk Telekom’un özelleştirilmesi öncesinde Rekabet Kurumu’nun kararıyla ayrılan ve Türksat’ın kontrolüne verilen Kablo TV alt yapısının, devlet eliyle ve devletin kurallarıyla işletilmesinde zorluklardan kaynaklandığı ve ancak özelleştirilerek bu yapıdan kurtulabileceği değerlendirilmektedir.

Uydu teknolojisinde yeni gelişmeler olduğunu, uydu internetin kapasitesinin arttığını ve fiyatlarının düştüğünü duyuyoruz. Bize bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz?

Telekomünikasyon alanında son yıllarda gerçekleşen teknolojik gelişmeler sonucunda, ses, veri ve görüntü hizmetlerine olan talepte büyük artışlar ortaya çıkmaktadır. Günlük hayatımız giderek daha fazla bilgiye ulaşmayı gerektirmektedir. Hızlı ve ucuz internet artık hepimizin ortak amacı haline gelmektedir.
Ancak, 2014 yılı TÜİK verilerini incelediğimizde internet kullanım oranlarının bölgeler arasında büyük farklılıklar oranları olduğunu görmekteyiz. Türkiye genelinde %58 olan internet kullanım oranı, İstanbul’da %64 ve Batı Anadolu’da %58,4 iken Güneydoğu Anadolu’da ise sadece %39,8. Bu istatistikler internet hizmetlerine erişim ve kullanım bakımından ülkemizde bölgeler arasında önemli derecede eşitsizliğin bulunduğuna (Digital Divide) işaret etmektedir.
Vatandaşlarımızın haberleşme ve internet erişimi konularında eşit fırsat ve haklara sahip olmaları için çıkarılan Evrensel Hizmet Kanunu kapsamında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı çeşitli projeler yürütmektedir.
Son dönemlerde uydu internet teknolojilerinde büyük gelişmeler olmuştur. Uydu ile kent, kır, bölge farkı olmaksızın her yere uygun maliyetle ve çok kısa süre içerisinde hızlı internet erişimi sağlanması mümkün hale gelmiştir. Uydu internet, bölgeler arasındaki internete erişim ve kullanım dengesizliğinin hızla giderilmesi için en uygun yöntem haline gelmiştir.
Uydu internet konusundaki gelişmeleri, vatandaşlara sağlanan yararları ve sorunları şöyle özetlenebilir;

Teknolojinin getirdiği bu önemli imkandan vatandaşlarımızın ucuz olarak yararlanabilmesi için Sabit Uydu Yer Terminalleri (VSAT) Ruhsat ve Yıllık Kullanım ücretlerinin kaldırılması gerekmektedir.

Exit mobile version