Aşk

Aşk; uyutmaz, yemekten içmekten keser, başka şey düşünemez hale getirir. En sakin insanı bile uğruna gerekirse kavga ettirir. Nefesin kesilir aşıksan, nefes kesersin gerekirse, kimse anlamaz seni, anlam veremez, deli der kimisi, çıldırmış derler bazen. En yakınların senin için üzülür, nasihatler verirler, seni korumak isterler ama yolundan döndüremezler. En konuşkanı lâl eder, neşeli olanı hâl eder, aşk insana zùl eder, yakar yakar kül eder. Ne güzel demiş Neşet Ertaş, “aşkın beni del’eyledi, yaktı yaktı kül eyledi, elaleme kul eyledi, yar beni beni beni” (beni bilirsiniz; türküyü dinledim geldim, bence siz de yapın). 

“Yazar coştu, galiba içine aşk kaçtı” diye düşünüyor olabilirsiniz. Böyle düşünüyorsanız haklısınız, arada içime aşk kaçtığı oluyor ama keşke hep aşık olsam, yansam, tutuşsam, kül olsam, yaşadığımı anlasam. Biraz kafanız karışmış olabilir; “Bu ne cesaret efendim! Bu kadar kolay açıklanıvermesi bu tür şeylerin? Çok ayıp! Oğlumuz, kızımız var burayı okuyan bu ne ayıp şeydir?” diyorsanız, bizzat oğlunuza kızınıza okutunuz bu yazıyı çünkü siz aşık olabilenlerden değilsiniz. Eğer öyle olabilseydiniz, olabilseydik; önce kendimizi, çevremizi, toplumumuzu ve dünyayı değiştiren insanlardan bazıları da biz olurduk. Nasıl yani? Ali Ayşe’ye çok aşık olsa dünya değişebilir mi? Ya da Ayşe aşkından yeme içmeden kesilse ve 10 kilo verse toplumumuzun eğitim sorunu çözülebilir mi? Aşk, bizde iki kişi arasında sıkışmış bir duygu olarak kaldıkça hiçbir şey değişmez. 

Aşk, inanılan bir fikirdir!

Aşk nedir biliyor musunuz? İnanılan bir fikirdir. Sadeleşmeye inanmak örneğin. İnsanların çok basitçe kullanabilecekleri bilgisayarlar yapmak, tuş takımı olmadan sadece parmaklarla kullanacağımız telefonları üretmek. Steve Jobs bu fikre aşıktı. Özel hayatı ne kadar çalkantılı olursa olsun, iş hayatında bir fikre aşıktı. O fikir için yalnız kalma pahasına, anlaşılmama pahasına çalıştı. 

Aşk nedir biliyor musunuz? Bilimdir bazen, hatta bilim için ölebilmektir. Marie Curie mesleği gereği aşırı dozda radyosyona maruz kaldığı için kan kanserinden öldü. Bu nedenle ona “bilim için ölen kadın” dendi. 

Aşk nedir biliyor musunuz? Vatandır aşk kimi zaman. Kurtarmak için canından, sevdiklerinden, rahatından, çok sevdiği mesleğinden vazgeçme pahasına 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmaktır. Aşk; “Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim.” demektir. 

Ben örnekleri artırırım ama siz sıkılrsınız, sanırım anafikirde buluştuk: Aşk sadece Ayşe’nin Ali’yi çok sevmesi değildir. Aşk, bir şeye duyulan tutkudur ve aşk sabah 09.00’da başlayıp akşam 18.00’de bitmez. Burada konunun geldiği yer çok ilginç. Bazı arkadaşlarım diyor ki “Ya iyi güzel, iş hayatında insan üzerine yazıyorsun, ilham vermeye çalışıyorsun, daha iyiyi tarif etmeye çalışıyorsun ama bütün bunların bana faydası ne? Daha iyi çalışan olmak mı? Daha başarılı olmak mı? Patronlara daha fazla para kazandırmak mı? Maaşım sabit, giderim belli ve yetmiyor, sen gelmiş romantik romantik aşklardan, tutkulardan bahsediyorsun. Ben sabah gelirim, bana iş olarak verilen şeyi yaparım, akşam çeker giderim. Bunun karşılığında da paramı alırım. Yani zamanımı para karşılığı satarım ve bu dünyada aşk maşk aramam.” Öncelikle şunu belirtmeliyim ki çok sertsiniz sevgili okurum. Ne güzel aşk demiştik, ilham demiştik. Siz hayatın gerçeği ile tüm yazıyı, fikri bir anda çöpe atmamı gerektirecek bir sertlikte tepki verdiniz. 

Çöpe atalım mı yazıyı? Hak etti mi? Yazan kişi olarak yazıya son bir suni teneffüs yapmak değil amacım. Asıl amacım; sizi son bir suni teneffüs ile hayata döndürmek. İş, para, patron, iş yerleri, ürünler, hizmetler bunların hepsi araç. Bunlar için çalışılmaz. Çalışırsanız zùl gelir, bıkarsınız, zaman geçer sadece yaş alırsınız ama keyif almazsınız, öylece yaşlanır ve erkenden ölürsünüz. Para için çalışmamalısınız (çok mu saçmaladım?) evet, çok eminim para için çalışmamalısınız. Bilinçli ellerin elinde çok pahalı olan zaman, bilinçsiz kişilerin ellerinde üç kuruştan çok etmez ve o üç kuruşa bugün maaş diyoruz. Çok sert oldu değil mi? Aşık olun sevgili okurum. Yaptığınız şeye aşık olun. Göreceksiniz fark yaratacaksınız, göreceksiniz değiştireceksiniz, göreceksiniz değişeceksiniz. Siz değiştikçe hiç düşünmediğiniz, hayal etmediğiniz şeyler olacak göreceksiniz. Hiç mi bir şey olmadı? Mutlu olacaksınız çünkü tutku ile yapılan her şey insanı mutlu eder, fakat ben eminim eğer yaptığınız şeyi samimiyetle, tutku ile yaparsanız mutlu olmaktan daha öte şeyler de olacak. Mutlu olacaksınız çünkü aşkın içinde yorulmak yok, bıkmak yok, pes etmek yok, sıkılmak yok. Aşkın içinde tutku var, bağlanmak var, keyif var. Aşkın içinde yaşamak var sevgili okurum, yaşamak var. Biz yaptığımız işi para kazanmak için değil, kendimize olan saygımızdan dolayı aşık olacağız. 

Sevgili yöneticim (hocam yine mi bize getirdin lafı deme çünkü sana çok görev düşüyor); aşk ile yapmadığınız şeylere başkalarının aşık olmasını beklemeyin. Sizler aynı zamanda sahnede olan insanlarsınız. Size bakar çalışanlarınız, sizi örnek alır, siz ne yaparsanız zaman içerisinde aynısını yapar. Siz eğer işinizi aşkla yaparsanız görürsünüz ki ekibiniz de işine bağlanmış. Siz eğer işinizi özensiz, saygısız yaparsanız ve işinize önem vermezseniz görürsünüz ki çalışanlarınız da aynısını yapar. O yüzden önce siz, kendiniz için, çalıştığınız insanlar için işinize saygı duymalısınız. 

Ancak işiniz sadece işiniz değil, siz bir yöneticisiniz ve işinizin önemli bir parçası da yönettiğiniz insanlar. Bu nedenle bir tarafınız işlerin yolunda gitmesini sağlamak iken bir yanınız da ekibiniz. Lütfen kendinizi sorgulayın şimdi. Bunun için yanıyor musunuz? Kül oluyor musunuz? Yoksa işiniz de birlikte çalıştığınız insanlar da ve onların geleceği de sizin için sadece hafta içi 09.00-18.00 arasında mı kalıyor? 

Sevgili yöneticim, bunlara tutku ile bağlı değilseniz lütfen şikayet etmeyiniz. Bunlar için Elmadağ’nda son kurşununuzu atıp aciz vücudunuzu siper etmeye hazır mısınız? Tutkunuz için süngü takıp, yere yatıp, herkesi de yere yatırıp destek kuvvetleri gelene kadar ölmeye hazır mısınız? Korkmayın yaptığınız işin ucunda ölüm yok, son nefesinizi istemiyor kimse ama siz bu tutkuda mısınız? Kimseye hesap vermek zorunda değilsiniz. Bu soru içinize sevgili yöneticim, samimiyetle size durumu fısıldayacak içinize sorun. 

Unutmayın sevgili yöneticim, yöneticiliğin içinde çoğunlukla insan vardır. Yönetici olduğunuzda (ki muhtemelen olmayı da siz istediniz) işinizi yapmayı ve birlikte çalıştığınız insanları sadece çalıştırmayı değil geliştirmeyi, ufkunu açmayı da almış oldunuz. Bunu yapıyor musunuz? Yoksa kendinizi de ekibinizi de kapatıp “Bu alan benimle ilgili değil, bu iş benim işim değil, benim sorumluluğumda değil” mi diyorsunuz? 

Sahi sevgili yöneticim siz aşık mıydınız?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu