Bir gün yöneticim geldi ve bana dedi ki; “Şu anda yaptığın iş çok önemli, sana güveniyorum. Sen üzerinde çalış, bitir, getir birlikte bakalım. Sonra üst yönetime iletiriz”. Ne güzel cümle değil mi? Hadi cümleyi ekine, köküne ayıralım.
Öncelikle ortada çok önemli bir iş var ki önemli işlere bayılırım çünkü önemli iş yaptığını düşünen insan kendisinin de önemli olduğunu düşünür ve bu psikolojisine iyi gelir. Ya da tersinden gelirsek; “kim yaptığı işin önemsiz olmasını ister ya da kabul eder ki?” Siz değerli yöneticilerim, bu cümleyi bence biraz düşünebilirsiniz. Örneğin, herhangi bir toplantıda çalışanlarınıza yaptıkları işin sizin nazarınızda çok önemsiz bir iş olduğunu hissettirmiş olabilir misiniz? Soruyu buraya bıraktım, biz de böyle yapmayan sevgili yöneticilerimle kaldığımız yerden devam edelim çünkü yazının ana konusu bu değil.
“Sana güveniyorum” çok unutulan ve söylendiğinde çok mutlu hissettiren bir cümlecik. Yöneticim bana güvendiğini söylüyor, uçuyorum havalara. Güvenilmek öyle bir duyguya sebep oluyor ki güçlü hissediyorum kendimi: “Yaparım ya ben, yöneticim için her şeyi yaparım. Zaten yapamasam güvenini kırarım ve bunu asla yapmak istemem çünkü o çok üzülür, ben ondan daha çok üzülürüm. Tamam patron! Sen merak etme, ben uçuşa geçtim.”
“Üzerinde çalış, bitir, getir, birlikte bakarız.” Elbette patron, elbette müdürüm. Sen zaten bana güvendiğin anda ben damarlarımda akan kanı bile bu işe adadım. Çalışmak ne kelime! Benim artık ekmeğim, suyum, uykum bu iş (fakat ruhumda neler varmış ben de şu an farkında vardım sevgili okurum). Ayrıca şu rahatlığa, şu konfora bakar mısınız? Çalışıp bitirip götüreceğim ve birlikte bakacağız. Olur ya yanlış yaparım o düzeltecek, beşer şaşar nihayetinde. Gerçi şüphem de yok zaten ne zaman ne iş istese mutlaka çok olumlu bir toplantıda üzerinden mutlaka birlikte geçeriz. Bu da benim hata yapma olasılığımı çok azaltmış olur.
“Sonra üst yönetime iletiriz.” Müdürüm yaa… Ne incesin, ne naziksin, iletiriz diyor yaa. Melek melek! Zuhruatbaba’da adak adasam bu kadarını dileyemezdim. İletmez olur muyuz? Hatta isteyin ben onun parlak kağıda çıktısını alır, bir kız isteme tepsisi içerisinde sağına soluna gül yaprakları koyar, üst yönetime kendi ellerimle teslim ederim. Üst yönetim okurken tepsiden alır gül yapraklarını, başlarından aşağı tane tane dökerim, müdürüm, patronum.
Sevgili okurum bu yukarıdaki senaryonun gerçek hayatla ilgisi yoktur, tamamen hayal ürünüdür. Benim müdürümle böyle bir münasebetim olamayacağı gibi bu kadar yağlı bir yazıyı yazarken parmaklarım kendilerini geri çekti de ben kolumla ittirerek yazdırdım. Fakat senaryo ne kadar tatlı değil mi? Müdür ve çalışan bir sevgi yumağı olmuş, ele ele başarılı bir geleceğe doğru koşuyorlar. Yazı burada bitti, dağılabiliriz.
Ya da biraz daha kalsak mı? Çünkü senaryoda bazı detaylar var, çok da görünmüyor. Hatta birkaç gündür de düşünüyorum, ben acaba çalışırken bu kadar ince çalışıyor muyum diye. O yüzden bu yazıyı yazıp yazmama konusunda kararsız kalmıştım. Fakat sonra dedim ki kendi kendime, görünmez ama hissedilir bazı şeyler var ve bunları hissettirmek doğru olandır. Yazıya geri dönelim ve cümleyi tekrar ele alalım;
“Şu anda yaptığın iş çok önemli. Sana güveniyorum. Sen üzerinde çalış, bitir, getir birlikte bakalım, sonra üst yönetime iletiriz.”
Yapılan işin önemli olması ve/veya böyle hissettirilmesi gerçekten kritiktir. Bu nedenle bu kısımda bir yorumum olmayacak. Bunun tersini yapan yani bazı işleri çok önemseyen ve takımdaki belirli kişilere bu işleri veren ancak bazı kişileri de hiç önemsemeyip bunları açık açık söyleyen ve bu tip işleri de belirli başka kimselere veren yöneticiler var (çok görüyoruz). Bu arkadaşlarımız için son çağrı! İapkalarınızı önünüze koyup düşünme zamanı.
“Sana güveniyorum” cümleciğini başka türlü de ele almak isterim. Güvenilmek güzel bir şeydir ama aynı zamanda “güven” duygusu kadar ağır bir yük var mıdır? Bunu hep düşünmüşümdür; güven size güvenen insanlarca sırtınıza yapıştırılmış bir çift göz gibidir? Her yaptığınızı ya da yapmadığınızı “o” size güveniyor diye sorgulamaz mısınız? Benim çocukluğum güven duygusu ile geçti. Ortaokul zamanında yatılı okurken ailemin bana güvenmekten başka şansı yoktu ve ben o duyguyu kırmamak için tüm yaptıklarımı ya da yapmadıklarımı çok kez sorguladım. Güven bence insanı sıkıştıran bir duygu. Bana kimse güvenmesin, her şeyi yapabilirim demek biraz olsun özgür hissettiriyor ise haklılık payım olabilir. Bunun yerine “sana güveniyorum, elbette hata yapabilirsin, hatanı telafi de edebilirsin ama baktın içinden çıkılmaz bir hata yaptın, istersen birlikte de bakabiliriz, yanındayım” demek ya da daha iyisi böyle hissettirmek daha doğru olabilir.
“Sen üzerinde çalış, bitir, getir birlikte bakalım.” Bu cümlede bana göre çok ince bir nokta var. Neden birlikte bakıyoruz? İçinizden “ooooo Devrim de nelere takılıyor” diye düşünmüş olabilirsiniz fakat eğer tecrübeli bir çalışan ile çalışıyorsanız (hatta daha üst yönetim için bu cümleyi size bağlı bir müdüre söylüyorsanız) bir sorun var demektir. Kontrol etme isteğiniz ile az önce sarfettiğiniz güven duygunuz birbirleri ile çelişmiyor mu? Deneyimsiz bir çalışan ile çalışıyorsanız olabilir elbette, kontrol etmek olası hataları düzeltmenin yanında yetiştirme amaçlı çok iyi olabilir. Öğrenci gibi düşünün; öğrencininin yanlış yaptığı soruya öğretmeni ile bakması faydalıdır ama deneyimli bir çalışan hatta size raporlayan bir müdür artık bir öğrenci değildir.
Eğer bir yönetici iseniz işte tam olarak burada çalışma arkadaşınız kadar kendiniz için de bir seçim yapıyorsunuz. Nasıl bir yönetici olacaksınız? Her şeyi kontrol eden, çok çalıştığından, departmanınızda çalışan insanların iş bilmemesinden, inisiyatif alamamasından, kimsenin elini taşın altına sokmamasından ve çok yorulduğunuzdan şikayet eden bir yönetici mi olmak istiyorsunuz? Yoksa bunların tam tersi bir yönetici mi olmak hayaliniz?
Güvenin elbette, ama gözüne sokmayın. Hata yapabilir, siz arkasını toparlayın. Öne çıkarın ama ezdirmeyin. Yapamadıklarını düzeltmeyin, kendisinin düzeltmesine izin verin. Onu izleyenler sadece onu görsün. Siz olun ama sahnenin arkasında kalın. Her filmin yönetmeni vardır, biliriz ama filmde görmeyiz. İyi bir yöneticiyseniz bu filmin sizin filminiz olduğunu zaten herkes bilir. Hasılı, büyütürken latif olun.
Gelelim en son cümleye; “sonra üst yönetime iletiriz.” Yazıyı yazıp yazmama konusunda çok kararsız kaldığım cümlelerden bir tanesi de budur. Çünkü henüz hatrı sayılır çoğunlukta yönetici, bırakın ekibinde güvendiği, çalışmayı tamamlayan deneyimli arkadaşın üst yönetime iletmesini; bırakın kendisi gönderse bile ileti içinde o arkadaşın ismini geçirip teşekkür etmeyi; bırakın onu da iletiye eklemeyi, kendi yaptığı çalışmaymış gibi hatta sunumda varsa isimleri kendi isimleri ile değiştirip ileten yöneticilerimiz varken bu kadar latif bir yazı amacına ulaşır mı emin değilim.
Ne yazık ki hangi seviyede olursa olsun çalıştığı kişileri kötü hissettiren, bulabilse insanların iş değiştirmesini düşündürtecek kadar ileri gidebilen çok yöneticimiz var. Lütfen sevgili yöneticilerim, kendinize davranılmasını istediğiniz gibi davranınız ekip arkadaşlarınıza.
Bu yazıyı kimseyi kırmak amaçlı yazmadım sevgili yöneticim. İnanıyorum ki bu satırlara kıymet verip, zaman ayırıp okuyan yöneticilerimizin amacı da yönetim sanatında belki farkında olmadıkları, bilip unuttukları incelikli noktaları tekrar hatırlamaktır.
Latife latif gerektirir, sürçülisan ettiysem affola.