Kriz yolu

Sene 1966. “Star Trek” isimli bir televizyon dizisi yayın hayatına başladı. Başlangıçta çok ciddi bir başarı yakalamasa da zaman geçtikçe dünyaca ünlü bir dizi haline geldi. Ülkemizde ise Uzay Yolu ismi ile 1972 yılında yayına girdi. Ben o zamanları hatırlamıyorum, henüz doğmamıştım ama 11 kez dizi, 13 kez sinema filmi, yüzlerce kez roman, video oyunu ve hikâye olarak yayımlanınca ben de, benden daha küçük okurlarım da bu diziyi gayet iyi bilir hale geldik. 

Bu diziyi, özellikle kriz anlarında biraz bizim iş yaşamına benzetirim. Kaptan yönetici ve mürettebat da çalışanlar olunca ve bir de bilinmeyen bir cisim yaklaşınca Uzay Yolu değil de daha çok “Kriz Yolu” çekiyoruz biz de iş yaşamlarımızda. 

“Kaptan! Bilinmeyen bir cisim bize doğru yaklaşıyor”

Kaptan var kaptan var, değil mi sevgili okurum? Farklı kaptanların iç seslerini dinleyelim mi?

Kaptan 1: O kadar teknoloji var. Düşün, uzaya çıkmışız, yıl bilmem kaç. Bi cismi de bilin be kardeşim!

Kaptan 2: Geçen gün de yaklaşmıştı, bir şey olmadı, kesin yanlış alarmdır.

Kaptan 3: Oooo hapı yuttuk, geçen gün ucuz atlattık ama bu sefer kesin hapı yuttuk.

Kaptan 4: Hay ben böyle uzayın bee! Hani evrende yalnızdık? Her gün biri yaklaşıyor. Kaptan oldum olalı bi güzel gün göremedim. Cisimler de beni bekliyormuş yani, yaklaş yaklaş bitmediler!

Kaptan 5: Koccaaaaa uzay neyimize yetmiyor anlamadım ki! Ben başka yere gideyim bari…

Kaptan 6: Silahları hazırlatayım ben. Onlar saldırmadan biz saldırırız.

Kaptan 7: Belki dosttur. Yani öyle hemen enseyi de karartmamak lazım. Silah falan çok gereksiz olur şimdi. Adamlar dostsa alınırlar. Ben olsam alınırım yani…

İlk tepkiler ne olursa olsun ikinci adım belli; daha çok bilgi edinmek gerekiyor ki nasıl bir hamle yapacağımızı netleştirelim. En kadim arkadaşımız, sağ kolumuz, ikinci kaptanımız, her daim soğukkanlı Mr. Spock orada ve o da kaptana bakıyor. Belki bir detay verecektir, bir umut soruyor kaptan:

  • Mr. Spock durum raporu verin lütfen.
  • Mr Spock: Henüz detay bilgiye sahip değiliz kaptan, bir cisim hızla bize yaklaşıyor.

İç seslerine dönelim kaptanlarımızın;

Kaptan 1: Ya Spock, at kulağı gibi kulağın var. Hadi ekranlar göstermiyor, sen hiç mi bir şey duymadın be kardeşim. Az önce adam da aynısını dedi, sen üzerine ne ekledin acaba?

Kaptan 2: Spock da gergin gibi sanki ama gereksiz geriliyor bence. Bi şey olmaaaz.

Kaptan 3: Bu Spock bi endişeli bakıyor. Büyük bi cisim kesin, bana söylemiyor, hapı yuttuk.

Kaptan 4: Hay ben senin gibi ikinci kaptanın! Ne rahat valla ikinci kaptanlık, cisim yaklaşıyor! Bu kadar. Mürettebattan da bıktım yemin ederim.

Kaptan 5: Spock da bilmediğine göre hiiiç risk almaya gerek yok. Ben az öteye gideyim, biz bulaşmayalım.

Kaptan 6: Hızla yaklaşıyor dedi. Bunlar iyi niyetli değil kesin, saldırıyoruz! 

Kaptan 7: Çok hızla yaklaşıyorlarsa biz azıcık çekilelim, çarpmasınlar şimdi bize. Belki yavaşlatıcı takımları falan patladıysa. Bizi geçtikten sonra lazer kement atar kurtarırız onları da.

Olaylar, kaptanlar, mürettebat yani örnekler sonsuz sayıda artırılabilir. Her bir olay, cümle, tepki ve doğal olarak her bir insan birbirinden farklıdır. Fakat bu örnekler ne kadar çok olursa olsun, kaptan davranışları eğer olması gerektiği gibi olursa işlerin yolunda gitme olasılığı artar. Kaptan 1’den Kaptan 7’ye kadar verilen örnekler sevgili okurum, senin de fark ettiğin üzere doğru davranış örnekleri değildi. Yönetirken ne çok sinirli, ne çok vurdumduymaz, ne çok evhamlı, ne çok bezmiş, ne çok ilgisiz ya da etliye sütlüye dokunmaz, ne çok saldırgan, ne de çok mutlu ya da iyimser olamazsınız. Yönetirken belki bunların hepsinden biraz olabilirsiniz ya da duruma göre bambaşka bir davranış şekli de seçebilirsiniz ama aynıları olmanız durumunda, kaybettiniz demektir.

Buradan şu anlaşılmasın; yönetirken duygusal olamazsınız demiyorum. Elbette sevgili yöneticim insansınız, elbette duygularınız var ve elbette bu duygularınızı işinize de yansıtacaksınız. Bundan daha doğal bir şey yok ama bu gemiyi de yürütmek, mürettebatı düşünmek, yaşatmak, büyütmek ve iş amacınızı da yerine getirmek zorundasınız. Ama bu nasıl olacak? 

İşte sanat burada başlıyor. 

Şimdi sevgili okurum, belki şu an yöneticisin belki gelecekte yönetici olacaksın ama varsayalım ki şu an bir ekibin var ve ekibinde ben de sana raporlayan bir uzmanım. İşinde bir kriz durumu var ve konu sana eskale olmuş durumda, tüm ekip sana bakıyoruz. Bir yanda senin duyguların var; belki endişelisin, belki çok önemli bir olay değil diye düşünüyorsun ya da farklı bir duygudasın. Ekip sorumluluğu sende ve biz bu krizi yönetmeni bekliyoruz. Üst yöneticilerin var ve sürekli senden bilgi bekliyorlar. Çözülmeyi bekleyen senin de ne olduğunu bilmediğin bir kriz var. Durum oldukça karışık gibi değil mi sevgili yöneticim? 

Sevgili yöneticim, senin duygularına elbet eğiliriz zamanı gelince ama önce, bir durumu olabildiğince tahlil etmek iyi olacak sanki. Tahlil edebilmek için de mümkün olduğunca bilgi toplaman lazım. Güzel haber şu ki bir ekibin var. Yani sana bilgileri toplayıp hap gibi verebilecek bir ekip senden gelecek yönlendirmeleri bekliyor. Hemen ekibi organize edebiliriz istersen. Zaten ekip senin ekibin olduğu için biliyorsun kim ne iş yapıyor ya da kim sana ne bilgi getirebilir. Buna göre de ekibi organize edersin (yöneticinin ekibini, ne iş yaptığını, kuvvetli kaslarını bilmesi önemli) ama bilmesen bile o an yapacağın bir organizasyonla ekibinden bu bilgileri isteyebilirsin. Sen bir yandan bir karar verebilmek için bilgi toplarken, diğer yandan ben de seni izleyen bir ekip üyesi olarak şu mesajı alıyorum: “Kaptan ne yapması gerektiğini biliyor, panik olmadı, karar verebilmek için bilgi topluyor”. Bu güzel çünkü benim ihtiyacım olan şey o anda ne yapması gerektiğini bilen bir kişi. 

Bilgiler geldi, ortamdaki sis bulutu biraz daha dağıldı. Sevgili yöneticim, bu durumda senin duygularına elbet eğiliriz zamanı gelince ama alınacak ilk aksiyonları belirlemek sanki daha iyi olacak gibi. Krizin tipine göre alınacak aksiyonları belirleyeceksin ama nasıl? Elbette kendin de aksiyonları belirleyebilirsin ya da ekibinle birlikte de belirleyebilirsiniz. Ben elbette ikincisini tavsiye ederim. İnsanların fikirlerini alarak (ya da insanların fikir belirtmesine olanak sağlayacak ortamı yaratmış olduğunu umarak) aksiyonları belirledin. Bu tür durumlarda her fikir işe yaracağından kimsenin fikrini orada işe yaramaz olarak görmemen önemli. Zira en deneyimlisinden en yenisine tüm çalışanlarının fikri senin için o anda kıymetli. Ben ekibinin bir parçası olarak katkı sağlasam da sağlamasam da insan bir yönetici olduğunu görüyorum. Kriz anında bile fikirlere açık olan, dinleyen, değer veren bir yönetici olduğunu görmek benim size karşı saygımı artırıyor. Yöneticimi sevmem güzel bir şey ama saygı duymam çok önemli benim için. 

Şu an herkes bir merak içerisinde, özellikle üst yönetim yani olaydan çok etkilenen ama senin kadar içinde olmayan ve delicesine merak eden bir üst yönetimin var. Sevgili yöneticim, bu durumda senin duygularına elbet eğiliriz zamanı gelince ama hızla bir bilgilendirme mekanizması kurman sanki iyi olacak gibi. Kendin ya da ekibinden üst yönetimce tanınmasını istediğin başarılı bir arkadaşını bu iş için görevlendirebilirsin. Bu karar krizin büyüklüğüne, üst yönetimin ve senin yönetici yaklaşımına da bağlı ama bu gibi durumlarda bile ekibini düşünüyor olman seni çok farklı bir yere koyacaktır. Zorunlu değil elbette ama unutma sevgili yöneticim, en iyileri detaylar belirler. 

Sevgili yöneticim, bu krizde bilgiye çok yer açmadık ama normal zamanlarda olduğu gibi krizlerde de bilgi çok önemlidir. O nedenle zaten bildiğin bir şey olduğu için üzerine uzun uzun yazmak, beni yazarken seni okurken sıkacağı için tek cümle ile geçmek istedim. Kısaca “yönettiğin işi bilmelisin”. 

Krizler özel zamanlardır o nedenle kriz hakkında “bence” bilgileri paylaşmak isterim. Krizi üçe ayıralım; kriz öncesi, kriz anı, kriz sonrası.

Kriz öncesinde daha çok krizin oluşmaması için alınması gereken aksiyonların yanında kriz olduğunda insanların ne yapması gerektiğinin tatbikatları mutlaka yapılmalı. 

Kriz anında iyi bir yönetim, koordinasyon sağlaman gerekir. Kriz anlarında çalışanların yorulduğunu, kilitlendiğini, umutsuzluğa düştüklerini, paniklediklerini görmek çok olası ve doğaldır. Ancak normal değildir zira bu anları kriz yokken çok kez tatbik etmek kriz anlarında sizi bunlardan koruyacak ve daha sakin bir ortam oluşacaktır. Herkes ne yaptığını bilecek ve kriz daha az zararla kapatılabilecektir. 

Kriz sonrası ise çok iyi bir öğrenme safhasıdır. Bu safhada yaşanılan krizin bir daha yaşanmaması için alınması gereken dersler çıkarılıp ciddi bir şekilde takip edilir ve yapılacak tatbikatların içerisine eklenebilirse ilerisi için iyi bir tedbir alınmış olur. Fark ettiğin üzere sevgili yöneticim bu bir döngüdür. 

Senin duygularına da eğilme zamanı geldi nihayet. Kriz oldu, bitti, belki çok kez rapor vermek zorunda kaldın, etkileri yaşandı ama kimse sen ne haldesin diye sormadı. Elbette korkabilirsin, endişe edebilirsin, kendine güvenin sarsılabilir, üzülebilirsin, kırılabilirsin, ekibine ya da yönetime sitem edebilirsin, bunların hepsi olur. Önemlidir; bilgili olup olmadığın, kriz olmaması için aldığın aksiyonlar, kriz anını nasıl yönettiğin ve kriz sonrasında öğrenme sürecini çalıştırıp çalıştırmadığın ama bence en önemlisi bunların hepsi ile birlikte ekibinde yarattığın saygıdır. 

Krizler hep olur bundan korkma sevgili yöneticim, ama sana saygı duymayan bir ekibin varsa bundan korkmalısın. Çalışman gereken yer krizler değil tüm krizler için ortak nokta olan ekibindir. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu