Orhan Kemal’in romanı var Murtaza. Sonra filmi de çekildi “Bekçi Mürteza” ismiyle. Murtaza’nın ünlü bir sözü var ve bir zamanlar çok kullanılırdı: ”Gördüm kurs, aldım amirlerimden çok sıkı terbiye hem de disiplin”. Şimdilerde unuttuk bu kült olmuş cümleyi.
Neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda çok sıkı eğitimden geçen bir bekçinin sadece kurallara, aldığı disipline uygun davrandığı, içinde insani durumlar olan olayları nasıl görmezden geldiği ve hatta çoğu zaman bocaladığı ama yine de aldığı disiplini her şeyin önüne koyan bir bekçinin düştüğü komik durumları anlatıyor roman.
Seneler önce insanların bu bekçiyi nasıl kaale almadıklarını anlatan bu filmden sahneler bugün bile hala yaşanıyor. Geçen gün bir şirkette çalışan bir arkadaşım mesaj attı. Şirketi zam oranını beklenenin altında açıklamış ve bu herkes tarafından malum bir gerçek iken, yöneticisi ekip toplantısında şirketin ne kadar çok zam yaptığından ve memnuniyetinden bahsetmiş. Zoraki bir iyimserlikle tüm takımdan da buna destek istemiş. Yani almış amirlerinden çok sıkı terbiye hem de disiplin.
Bir başka arkadaşım yöneticisi ile ilgili; “Abi kendi üstünden ne duyuyorsa bir yorum katmadan aynı şekilde gelip bizden o işi yapmamızı istiyor. Oysa biraz düşünse, belki kendi yöneticisi istediği zaman istenen şeyleri daha önce kendisi aracılığıyla ilettiğimizi hatırlayacak ve konu orada kapanacak.” dedi.
Fikriniz gelir, bu tip yöneticilerle paylaşırsınız ancak en iyi ihtimalle mantıklı gelir, doğru diyorsun denir ve başkaca da bir şey olmaz. Bu fikir söyleyenin ismi ile birlikte üst yönetime taşınmaz. Peki ne olur? Hiçbir şey olmaz. Fikir söylendiği mekanda ve zamanda havada öylece asılı kalır. Çünkü sağlıksız bir yönetici – üst yönetici ilişkisinde bu tür fikirler üst yönetime iletilmez.
Sıklıkla duyarsınız bu yöneticilerin ağzından “çünkü x hanım ya da bey böyle istedi” diye. Bu durum yanlış anlaşılmasın bazen gerçekten bu cümleyi kurmak zaruridir çünkü üst yönetim bazen bu tür kararları verebilir ve ekiplere de aynen yansıması gereklidir. Ama siz amirlerinden sıkı terbiye hem da disiplin almış yönetici tipini bu tür cümleleri sıklıkla kurmasından tanırsınız.
Bu arkadaşlar genelde “ağanın lafı üzerine laf mı edilir hırbo?” felsefesini benimsemiş olup kendi yöneticileri bir şey söylediğinde ya da bir karar verdiğinde kafalarında bir itiraz oluştuysa bile itiraz etmezler çünkü vardır sevgili yöneticisinin bir bildiği. Hatta itiraz şöyle dursun, üzerine ek yapmak istese bile yapamaz çünkü her koşulda yöneticisi kendi cümlesinden çok daha iyisini nasılsa kurmuştur.
Bu yaşananlar genelde ilk seviye yöneticilerde sıkça görülür. Kendisini yöneticiliğe terfi ettirmiş üst düzey yöneticiye bir minnettarlık hisseder, şükran borcu vardır. Bunun sonucu olarak da esasında işini yapmaya değil de üst yöneticiyi mutlu etmeye daha çok odaklanmıştır. İşini de üst yöneticisinin gözüne girmek için yaptığı olur. Esasında niyeti kötü değildir ama kendisi bile farkında olmadan daracık bir hücreye hapsetmiştir kendisini. Oysa düşünse, aslında şu an bulunduğu o mevkiye torpille değil hak ettiği için gelmiştir (istisnalar elbette vardır ama kaidemizi bozacak çoğunlukta değildir). Varsa diğer rakiplerinden daha çok hak etmiştir. Mutlaka bir ya da daha fazla özelliği ile ön plana çıkmıştır. Hasılı borçlu değildir kimseye.
Oysa kendisi olsa, kendi doğruları, vicdanı, adaleti olsa çok daha saygı görür hem üstlerinden hem de astlarından… Söyledikleri daha muteber olur. İnsanlar birbirlerinin söylediklerine katılmayabilir, farklı fikirlere sahip olabilir. Birisinin söylediği bir şeye katılmasak ama sussak bu yüksek saygı sayılmayacağı gibi kendi fikrimizi söylemek de saygısızlık sayılmaz. Sürekli kendisinin onaylanmasını bekleyen bir üst yönetim profili ile çalışmak zaten çok yorucu ve aynı zamanda çok kırıcı değil midir? Yazımızın konusu bu değil ama kısaca değinmeden geçemeyeceğim; böyle bir yönetim ile çalışıyorsanız bir an önce iş aramaya başlayın. Elbette bir iş bulursunuz, belki istediğiniz şartlarda olmaz ama kendinize saygınızı yitirmenizden iyidir.
Örneklerimizi daha idealleri ile değiştirsek nasıl hissederiz acaba?
- Evet arkadaşlar maaş zamları yapıldı. Yapılan zamlar benim de içime sinmedi, beklediğim seviyede de gelmedi. Bunun için gerekli görüşmeleri yaptım, fikirlerimi yöneticimle paylaştım. Bir değişim olur mu bilmiyorum, olacağını da çok düşünmüyorum, size umut vermek istemem. Ancak bu konuyu takip edeceğim bir değişim olursa size de bilgi vereceğim.
Yöneticimiz açıklıkla durumu paylaştı. En azından inanmadığı bir şeyi savunarak herkesin bildiğini gizlemeye çalışarak komik duruma düşmedi. Bununla birlikte üst yönetime fikirlerini de söyledi, bu konunun takipçisi olduğunu da söyledi. Bir şey değişti mi hayır ama çalışan açısından daha tatmin edici bir konuşma değil mi?
x Hanım ya da Bey’in söylediklerini ekiple paylaşırken;
- Arkadaşlar konuyu yönetim olarak enine boyuna değerlendirdik. Farklı fikirleri masaya getirsek de sonuç olarak ortak fikrimiz şu yöndedir… X Hanım ya da Bey ile de aynı sonuçta hemfikir kaldık. Bence bu kararın hepimiz için olumlu kısımları şu şekilde olacak…
Çalışan arkadaşlar yönetimde bütünlük görmek ister. Bu sebeple tek ağızdan çıkmış kararlar evet mecburen kabul görür ama bundan daha güzeli akıl konmuş, değerlendirilmiş, ortaklaşa kabul edilmiş bir fikrin kabul görmesidir.
Peki çalışan arkadaşların fikirleri üst yönetime yansıtılsa hatta takip edilse nasıl hissettirir?
- Ayşe ben senin bu fikrini X Hanım ya da Bey ile paylaştım. Çok ilgisini çekti bu fikri hayata geçirmek için çalışacağını söyledi. Ben takip edip sana da bilgi vereceğim.
Ya da dese ki;
- Ahmet fikrin bence çok doğru, ben X Hanım ya da Bey ile bir fırsat yaratıp seni dinlemesi için tavsiyemi ileteceğim. Senden de ricam fikrini bu şekilde orada da dile getirirsen senden duymaları daha iyi olur.
Bu nasıl hissettirdi peki? Bir fikrin var, değer verilen bir fikir ve senin de bu fikrini üst yönetimle paylaşman isteniyor. Çok güzel değil mi? Peki değerli yöneticim böyle bir yaklaşım, takımın kalanı için de bir motivasyon olmaz mı?
Örnekler artırılabilir, hatta roman olur her gün yaşanan örnekler. Bu örneklerin hepsine yazılabilecek “şöyle olsa daha güzel olmaz mıydı?” cümleleri de bulunur. Bu örnekleri de doğrularını da bulmak zor değil. Biraz düşünmek, biraz empati yapmak ve biraz da belki ihtiyacınız varsa cesaret ile her konunun üstesinden gelip büyüyebilirsiniz.
Sevgili yöneticilerim; siz, siz olun. Eğrinizle, doğrunuzla, tüm yaklaşımınızla, vicdanınızla, merhametinizle, bilginizle, ilginizle, yanlışlarınızla, fikirlerinizle, dilediğiniz özürlerinizle siz olun. O koltuklar bir gün altınızdan gidecek. İster büyük bir koltuğunuz olsun isterseniz küçük, eninde sonunda o koltuğa veda edeceksiniz. İşte o koltuğa veda ettiğiniz günden sonra geviş getireceğiniz dönem başlayacak. “Şunu şöyle yaptım keşke yapmasaydım. Bunu böyle yaptım keşke şöyle olsaydı” diyeceksiniz.
Keşke demeyin sevgili yöneticim, “iyi ki” deyin. İyi ki’lerinizin çok olması için tek yapmanız gereken her şeyi yüreğinize danışmaktır. Yüreğinizle düşünün, yüreğinizle konuşun ve yüreğinizle yönetin…