Bankacılık altyapısını sıfırdan kurmak

Denizbank Bilgi Teknolojileri ve Destek Operasyonları Genel Müdür Yardımcısı Dilek Duman, 1997 yılında sıfırdan başladıkları bankacılık bilişim operasyonları serüvenini anlattı.

Denizbank kuruluş sürecini bizlere anlatır mısınız?

Denizbank 1997 yılında tamamen sıfırdan kurulmuş bir banka. Bugün geldiğimiz noktada 700 şubemiz ile tüm şehirlerde şube sahibi olan 2 bankadan biriyiz. Bunlara ek olarak Bahreyn şubemiz Avusturya, Rusya ve Kıbrıs’ta bankamız var. Denizbank kurumsal, ticari, kobi, tarım, bireysel ve özel bankacılık hizmetleri veriyor.

Sizin Denizbank ile yollarınız nasıl kesişti?

Ben daha önce Intertech’te çalışıyordum. Kuruluş aşamasında Denizbank, IT altyapısı konusunda çözümlerini Intertech’den sağlıyordu. Bu tanışıklıktan hemen sonra Denizbank’ın ilk IT çalışanı olarak göreve başladım. 1997 yılında Karaköy’deki binamızda bilgisayar sistemlerini kuruyor, bankacılık izinlerimizi alabilmek için gerekli altyapı hazırlıklarını yetiştirmeye çalışıyorduk.

Gelişim süreci hızlı mı gerçekleşti?

İlk yılın sonuna geldiğimizde 13 şubeye çıkmıştık. Sistem odamız Avcılar’da idi. Ancak çok genç bir banka olmamıza karşın hızlı başlayıp, altyapı çalışmalarımızı en üst noktaya taşıdık. Örneğin kuruluşumuzun birinci yılı olan 1998’de internet şubemizi açtık. Hemen ardından çağrı merkezini kurduk. Aynı sene kredi kartlarımızı kullanıma sunduk. Müşterilerimize daha fazla değer yaratabilmek hedefiyle hızlı bir büyüme süreci yaşadık.

Intertech ile işbirlikleri bu süreçte devam etti mi?

2001 krizi ile beraber Interbank ve grup şirketi Intertech’e BDDK tarafından el konuldu. Biz teknoloji altyapımızın önemli bir tedarikçisi ve geliştiricisi olarak gördüğümüz Intertech’i 2002 yılında satın aldık. Intertech’in bizim için stratejik bir önemi vardı. Intertech şu an %100 bir Denizbank Finansal Hizmet Grubu iştiraki. DenizBank Finansal Hizmetler Grubunun tüm IT hizmetlerini sağlarken bir yandan da dışarıya da iş yapan başarılı bir teknoloji şirketi.

Bu satın almadan sonra iç IT grubunun rolü değişmiş oldu mu?

2004 yılında stratejik bir karar aldık. Temel bankacılık ürünümüzde yeni çözümlere ihtiyacımız vardı. Kapsamlı bir bankacılık platformu oluşturmak zorunda olduğumuzu hissettiğimiz için Intertech’in gücü ile beraber bu dönüşümü yapmak üzere harekete geçtik. Aynı zamanda burada üreteceğimiz çözümleri diğer müşterilerin ihtiyaçlarını da çözebilecek şekilde kurgulayabileceğimizi ve birer ürüne dönüştürebileceğimizi gördük. O tarihte ben tekrar Intertech bünyesine Genel Müdür olarak geri dönmüş oldum.

Bankacılık sistemlerinizi yapılandırmaya başlarken öncelikleriniz neydi?

Denizbank yeni kurulan bir banka olduğu için maliyet yönetimi bizler için hep önemli olmuştur. Dolayısıyla bir yatırım yapılacaksa, iş etkisinin önemi, bizi farklılaştırabiliyor olmasının yanı sıra verimliliği ve maliyeti de bizler için ön plandaydı. Biz teknoloji altyapımızı bu kıstasları ele alarak Microsoft teknolojileri üzerine inşa etmeye karar verdik. Ancak o esnada SQL’in yeni versiyonu çıkacak ve henüz beta aşamasında. Aynı şekilde .Net’in yeni sürümü bekleniyor. Biz Microsoft ile görüşerek, bankacılık platformumuzu bu yeni nesil teknolojiler üzerine geliştirmek istediğimizi belirttik. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş ile birlikte Prag’e giderek Bill Gates ile görüştük. SQL 2004 ve .Net yeni versiyonları henüz canlıya geçmemişlerdi ancak biz bunları üretim aşamasından doğrudan almak ve kullanmak istediğimizi, Microsoft’un bu konuda bizi desteklemesi gerektiğini anlattık. Bill Gates çok heyecan duyduğunu ve şahsi olarak da bu projenin sponsoru olacağını belirtti. Böylece 2005 yılının Haziran ayında, henüz piyasaya sürülmemiş Microsoft ürünleri üzerine bankacılık sistemimizi geliştirmeye başladık.

Geliştirme süreçleri kolay oldu mu?

Denizbank hızla büyüyen bir kurum olduğu için geliştirme sürecimizi çok uzun yıllara yaymamız mümkün değildi. Biz iki yıl içerisinde temel bankacılık sistemini geliştirmeyi ve tüm birimlerde hizmete almayı kendimize hedef olarak edindik. Üstelik Intertech aynı zamanda 3 farklı müşteriye daha hizmet veriyor ve Denizbank’ın tüm bilişim altyapısını yönetmeye devam ediyordu. Haziran ayında ilk önce framework tasarımına başlayıp, bu yapının üzerine gişe işlemlerini koyduk. Gişe işlemleri o zamanlar çok yoğun olduğu için aynı zamanda performans testi açısından da önemliydi. Çünkü kurduğumuz altyapı eğer gişe işlemlerini taşıyacak performansı sergileyemezse bu yeni yatırımdan baştan vazgeçmek yatırımıcı için daha doğruydu. Önce Microsoft Seattle merkezde testlerini yaptıktan sonra, Kasım ayında yeni ekranlarımızı gişe personelimize açmış olduk. Yaptığımız testlerde ve uygulamada gördük ki, yeni ürünümüz ile Denizbank’ın mevcut işlemlerinin yüz katına kadar ölçekleyebiliyoruz. Gişe işlemlerinin sorunsuz bir şekilde yürütülmesi ile birlikte projeye hız verdik. Sürekli yeni modülleri devreye soktuk. 2007 Temmuz ayında ise eski sistemimizi tamamen kapatmış olduk. DenizBank tamamen yeni ürünümüz inter-Vision bankacılık platformunu kullanmaya başladı.

Geliştirilen bu bankacılık sistemi şu anda ne durumda?

Hikayemiz elbette bitmedi. Denizbank’ın kullanmış olduğu bu sistemi farklı bankalara da kurduk. Müşterimiz olan o zamanki adı ile Tekfenbank’a sistemimizi 6 ay içerisinde entegre ettik. Tekfenbank Eurobank tarafından satın alınmış ve Eurobank’ın grup standardı olan i-flex ürününün bankaya uyarlanması konuşulurken, yapılan karşılaştırma sonucu inter-Vision ürünümüzün rakip ürünlerden çok daha iyi olduğuna karar verdi müşterimiz. Bugün Intertech bünyesinde geliştirdiğimiz inter-Vision bankacılık platformunu Türkiye’de 16 banka kullanıyor. inter-Vision’ı 2008 yılında AB standartlarına, regülasyona uyumlu hale getirdik ve Denizbank Avusturya’da da devreye aldık. Bankanın Almanya’da da şubeleri olduğu için hem Avusturya hem de Almanya muhasebe ve raporlama yapısına uygun çalışıyor inter-Vision. Şimdi hedef ürünümüzü İslami Bankacılık modeline uyumlu hale getirmek, bu konudaki çalışmalarımızı Albaraka ile birlikte sürdürüyoruz. Yılsonuna kadar bu alandaki çalışmalarımız da sonuçlanmış olacak. Diğer yandan Sberbank’ın Avrupa’daki iştiraki Sberbank Europe projesini aldık. Nisan ayının başında onun entegrasyon süreci tamamlanmış olacağız. ATM çözümlerimiz de Ortadoğu’da kullanılmaya başlandı. Biz hem Türkiye’de hem de yakın pazarımızda geliştirdiğimiz çözümlerin daha yaygın olarak kullanılacağına inanıyoruz.

Siz bu süreçlerden sonra Intertech’ten Denizbanka mı geçtiniz?

Tüm bu yolculuk devam ederken 2009’da benim rolüm değişti. Intertech’in Genel Müdürlüğüne Murat Çelik terfi etti, daha sonraki süreçte ise Ömer Uyar bayrağı devraldı. Şu an Intertech’in genel müdürü Ömer Bey. Ben de banka tarafında Genel Müdür yardımcısı oldum. Şu anda tek sorumluluğum bilgi teknolojileri değil. Bir taraftan da bankanın operasyonları, organizasyon, CRM, hizmet kalitesi, kart operasyonları bölümlerimiz bana bağlandı. Yani organizasyonda benim rolüm COO olarak değişti. Ama hala IT şapkam var.

Yeni kurulan ve hızlı büyüme ihtiyacı olan bir organizasyon için aldığınız riskli kararları, şimdi de alıyor musunuz?

Bizim o dönemde aldığımız kararlar gerçekten de çok önemliydi. Biz bu kararları almadan önce yurtdışından birçok bankayı ve meslektaşımızı ziyaret edip, örnek uygulamalara baktık. Örnek vermek gerekirse, bunlar arasında Bank of America da vardı. Onlarla da görüş alışverişinde bulunduk, projelerimizi, hedeflerimizi, hayallerimizi paylaştık. Tabii belli riskler almıştık ancak bütün bunlar belli bir plan ve program çerçevesinde idi. Her şeyi planlayarak ölçerek yapmak lazım, ama diğer taraftan dünya çok hızlı değişiyor. Bizlerin hızlı bir şekilde buna uyum sağlaması, yenilikçi davranması ve gerektiğinde riski alabilmesi gerek.

Aldığınız bu riskin avantajlarını da gördünüz mü?

Elbette, öncelikle dünyada ilk biz yaptığımız için üreticilerden çok iyi destek alıyoruz. Bunun da bize çok büyük katkısı var. Hem çalışan motivasyonu anlamında hem o ürünün yol haritasına etki edebilme anlamında var. Yani biz bugün halen Microsoft’un SQL grubuyla çok yakın çalışırız. Ürünün yeni yol haritasında neler olması, hangi özelliklerin SQL’e eklenmesi konusunda fikirlerimizi dinlerler. Bizim ihtiyaçlarımız doğrultusunda ürünün yol haritasına yeni özellikler girer. Bizler her zaman bu yakınlığı hissedebileceğimiz üreticiler ile çalışmayı tercih eden bir grubuz.

Bankacılık sisteminizi geliştirirken, bu günleri, internetin ve mobilitenin yaratacağı bu değişimi hayal edebiliyor muydunuz?

Biz bankacılık platformunu kullanırken şuna inandık; her şey internet olacak. 2004’te kurumlar için bile internet önemliydi. Dolayısıyla biz bu yazılımı yaparken mutlaka web tabanlı olması gerektiğini biliyorduk. Bu anlamda Microsoft’u seçmemizin en önemli sebebi de açık platform olmasıydı. Web tarafında istediğiniz her türlü cihaz ve ortama rahatlıkla uygulayabiliyordunuz ve entegrasyonu çok kolaydı. Bu yüzden mobil ortama geçmek bizler için oldukça kolay oldu. Şu anda şubemüdürlerimizin ve genel müdürlükteki yöneticilerimizin hepsinin elinde Samsungtabletler var. Müşteriye bu tabletler ile gidip doğrudan fiyatlamayı müşterinin yanında yapabiliyorlar. Bu çok büyük bir avantaj sağlıyor. Bunu yapabiliyor olmamızın tek sebebi ise altyapımızı Microsoft’un açık web platformu üzerine geliştirmiş olmamız.

Benzer tercihi akıllı telefonlarda da yaptınız mı?

Biz eskiden çalışanlarımıza iPhone veriyorduk. O zamanlar diğer platformlar henüz gelişmiş değildi. Windows Phone’lar geldiğinde teknolojinin hazır ve iş ihtiyaçlarımız için yeterli olduğunu gördük. Biz şu anda Windows tabanlı telefonlarımız üzerinden iş akışımızı onaylayabiliyoruz. Satıcılarımız veya şube müdürlerimiz artık kredi onaylarını doğrudan cep telefonları üzerinden yapabiliyorlar. Biz şu anda herhangi bir yazılım geliştirme yapmadan Windows 8 ortamında çalışanın hangi ekranları görmesi gerektiğini belirleyerek kolayca sistemlerimizi mobil ortama taşıyabiliyoruz. Bu sayede bugün tüm şube müdürlerimiz şubelerinde yapabildikleri her işlemi mobil iken de yapabilir durumdalar.

Diğer mobil platformlar, örneğin Android’i niçin tercih etmediniz?

Android bireysel tarafta güzel çözümler sunsa da kurumlar tarafında tercihler farklı olabiliyor. Ben şuna inananlardanım; evet bireysel dünyada belki diğer platformlar önde olabilir ancak kurumsal tarafta mobilde Windows daha başarılı olacak. Windows’un bizim gibi kullanıcılar, şirket çalışanları için doğru çözüm olduğunu düşünüyorum.

Farklı bir konuya geçelim. Büyük Veri bu senenin en sıcak başlığı. Sizin bu alanda projeleriniz var mı?

Büyük Veri gerçekten heyecan verici bir konu. Büyük Veri’de aslında veriyi alıyorsunuz, analiz ediyorsunuz, korelasyonları buluyorsunuz ve bunu anlamlı bir bilgiye dönüştürüyorsunuz. Biz bu işi 2000 yılından beri yapıyoruz. Tabi ki o zamanlar veri kaynaklarımız daha sınırlıydı; yalnızca bankanın veri kaynakları vardı. Elbette dışardan mesela kredi kayıt bürosundan ya da merkez bankasından aldığımız veriler de vardı. Biz bunları tek bir veri ambarında topluyor, günlük olarak veri ambarımızı besliyorduk. Bu veriler üzerinden veri madenciliği yapıyor, CRM çözümlerimizi destekliyorduk. Müşterimizin hangi ürüne ihtiyacı olduğunu, işini büyütmek için neler yapılabileceğini, kayıp riskini, bankaya olan verimliliği bu sistemler üzerinden hesaplıyoruz. Tüm bunları hesaplayabilmek için çok daha fazla veriye ve başarılı bir veri madenciliği ve analitiğine ihtiyacınız var. Biz çok uzun zamandır bunları yapabiliyoruz. Örneğin kampanya araçlarımız sayesinde hangi müşterimizin, hangi kampanyalara ilgi gösterebileceği ve bunları hangi kanallardan alabileceğini hesaplıyoruz. Kampanyalarımızı buna göre oluşturuyoruz. Dolayısıyla Büyük Veri özellikle finans kurumları için çok büyük bir değer ancak bunu kullanabildiğiniz sürece bir değer haline geliyor.

Büyük Veri ile birlikte akla gelen bir diğer veri kaynağı da sosyal medya. Bu alanda projeleriniz var mı?

Son yaptığımız projelerimizden biri bu. Facebook, Twitter gibi sosyal medyalarda müşterilerimiz kendilerini ifade ediyorlar. Biz de metin madenciliği ile müşterilerimiz nasıl bir finansmana ihtiyacı olacak, hediye, ev veya yeni bir otomobil mi alacak, tatile mi çıkacak, bizim hakkımızda negatif ya da pozitif bir şeyler söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyoruz. Tüm bunlar için Tübitak desteği ile yürüttüğümüz bir projemiz var. Temel bankacılık sistemimiz ile tamamen entegre olarak çalışacak ve Türkçe metin madenciliği yapacak, yoğun ArGe gerektiren bir proje. Buradan aldığımız bilgiyi, Büyük Veri işimizde kullanıyor olacağız.

Finans Merkezi için yetişmiş personel lazım

Dilek Duman’a İstanbul’un bir Finans Merkezi olma yolunda atması gereken adımları sorduk. Şöyle cevaplıyor:

Finans Türkiye’de gerçekten çok gelişmiş bir konu. Ülkemizi Avrupa, Amerika, Asya, yani nereyle kıyaslarsanız kıyaslayın finansta iş bilgimizin çok daha gelişmiş olduğunu görürsünüz. Bu finanstaki IT dünyamızın da gelişmiş olmasını gerektirdi ve sağladı. Bizim şu an Türkiye olarak en çok IT kullanan sektörümüz finanstır. Ama bizim bu konuda uzman firmalarımızın olması lazım. Şu an bu finans konusundaki uzmanlık bankaların içinde. Halbuki bizim intertech gibi daha birçok özel kurumumuz olmalı. Aynı şey veri merkezleri için de geçerli. İş kritik işlemlerin veri merkezini işletmek gerçekten çok büyük uzmanlık gerektiriyor. Ve bugün maalesef finans dışında veri merkezlerini o kadar iş kritik yöneten kimse yok. İstanbul’un bir finans merkezi olması adına bence IT firmalarının ve iş kritik veri merkezlerinin mutlaka desteklenmesi lazım. Ayrıca ArGe süreçlerinin çok daha kolay olması lazım. Şu anda bir takım projeler yaparken Tübitak’tan destek alabiliyorsunuz, teknoparklardan yararlanabiliyorsunuz ancak bunların prosedürleri çok fazla. Bu işin Amerika’da olduğu gibi daha rahat, akıcı ve kolay ulaşılabilir hale getirilmesi gerekiyor. Ben şuna da inanıyorum ki, insanımızın zekası IT konusuna çok yatkın. Çünkü biz pratik zekalıyız ve hızlı çözüm buluyoruz, hızlı geliştiriyoruz. Planlamamız biraz yarım yamalak ve bunu geliştirmemiz gerekiyor ancak çevik düşünme ve hareket etme konusunda çok daha ilerdeyiz. Bu yatırımları destekleyerek bu alanda küresel olarak çok daha başarılı işler yapabiliriz. Son olarak tüm bu işleri yapabilecek daha başarılı ve daha çok mühendis yetiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’deki kurumların bilgisayar mühendisi ihtiyacını karşılayacak bir planlamanın hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu